Altın Kız ve Gümüş Çocuk

Bir zamanlar, uzağı hiç bitmeyen dağların gölgesinde yer alan Işıklı Vadisi’nde yaşayan bir krallık varmış. Bu krallıkta herkes sevgiyle yaşar, topraklar verimli, nehirler berrak akarmış. Fakat krallığın halkı, geceleri gökyüzünün aşırı karanlık oluşundan şikâyet edermiş: ay ve yıldızlar bazen hiç görünmezmiş.

Krallığın hükümdarı bu karanlığa bir çare bulmak istermiş. Yıllarca danışmanlara sorar, bilge kişilere danışır ama çare bir türlü bulunamazmış. Ta ki kraliyet bahçesinde gizemli bir kelebek belirip ışık saçarak uçuncaya kadar.

Bir gece, bahçede dolaşırken ışıl ışıl parlayan bir kelebek, sarayın pencere pervazına konmuş. O an doğan ışıktan, kraliçenin kucağında bir bebek belirmiş: saçları altın sarısı gibi parlar, cildi pırıl pırıl gümüş usulüymüş. Kral ile kraliçe çok sevinmiş; ona Altın Kız adını vermişler. Kızın saçları altın gibi ışıldar, teninde hafif bir gümüş parlama olurmuş. Gökyüzü bile onun gelişini kutlar gibi her gece biraz daha ışıldarmış.

Ancak krallarda başka bir çocuk daha beklenirmiş. Bir gün, Altın Kız’ın ikizi olarak dünyaya gelen ikinci çocuk, göğsünden göğe uzanan gök mavisi bir ışıltıyla doğmuş; bu oğlanın teni gümüş gibi parlamış, saçlarında altın ışıltılar karışıkmış. Halk ona Gümüş Çocuk der olmuş. İkisi birlikte büyümüş, kardeşlikleri çok kuvvetliymiş; birbirlerinin elinden tutar, günleri oyuncaklarla, masallarla, öğrenmeyle geçirirlermiş.

Ancak krallığın bazı ileri gelenlerine bu mutluluk ağır gelmiş. Kralın kuzenlerinden biri, Kraliçe’nin nüfuzunun artmasından, halkın gözünde çocukların cazibesinden rahatsızmış. Onunla birlikte kötü kalpli bazı elçiler, Altın Kız ve Gümüş Çocuk’un kaderini karartmak için gizli planlar yapmışlar.

Bir gece, çocuklar sarayın yüksek kulesinde uykuya dalmışlar. O sırada kuzen, sadık ama ahlaksız bir hizmetkarı kandırmış, çocukları gece yarısı alıp vadinin derinliklerine atması için. Hizmetkar, örtüyle örtüp çocukları bir sandala koymuş, sandalı akıp giden sisli nehre bırakmış.

Ertesi gün sabah, saray halkı uyandığında çocuklar kayıpmış. Kraliçe feryatla bağırmış, kral çaresiz kalmış. Krallığın dört bir yanı aramış, fakat iz yokmuş.

Sandala konan çocuklar, nehrin sürüklediği şekilde akıp gitmişler; sonunda suyun durgunlaştığı, gizli bir göl kenarına – adı “Işık Gölü” olan yere – varmışlar. Orada yaşlı bir peri onları bulmuş; adeta gölge ve ışık arasında denge sağlayan bir ruhmuş. Yaşlı peri, “Ben seni bekliyordum,” demiş. “Siz, ışığın ve umudun çocuklarısınız. Krallığa geri dönmeli, karanlığı dağıtmalısınız.”

Peri, çocuklara doğanın dört elementinden yardım edecek güçler vermiş: Altın Kız’a “güneş ışığı” gücünü, Gümüş Çocuk’a “ay ışığı” gücünü. Gölün su damlaları, ay ve güneş enerjisiyle birleşip çocukların ellerine ve kalbine yayılmış.

Yıllar geçmiş; Altın Kız ve Gümüş Çocuk, doğada yaşayan canlılarla dost olmuşlar; rüzgârla konuşmayı, dalgalarla dans etmeyi öğrenmişler. Her gece gökyüzüne bakıp, krallıklarının karanlıkta kalışını düşünürmüşler.

Sonunda, bir bahar sabahı el ele tutuşup Işıklı Vadisi’ne doğru yürümüşler. Yolu kapalıymış; kötü kalpli kuzenin adamları köyleri işgal etmiş, halk karanlık korkusuyla evlerine kapanmış. Fakat Altın Kız ve Gümüş Çocuk göğe baktıkça güçleri belirmiş: Altın Kız’ın ışığı güneş gibi parlamış, Gümüş Çocuk’un ışığı ay gibi yumuşak ama güçlüymüş.

Karanlık içindekiler titremiş; kuzenin adamları şaşkınlıkla silahlarını bırakmışlar. Çocuklar ışıklarını birleşmiş, bir ışık huzmesi halinde krala doğru yürümüşler. Halk ayağa kalkmış; “Işık geldi!” diye haykırmışlar.

Kral, sarayın balkonuna çıkmış ve çocuklarının ışığını görmüş. Karanlıklar çekilmiş, gökyüzü yıldızlarla dolmuş, ay parlak biçimde yükselmiş. Kraliçe sevinçle ağlamış, kollarını çocuklarına açmış.

Ama kuzen, son bir hamle yapmaya çalışmış: gölgeden çıkan kara bir sis bulutu, Altın Kız ile Gümüş Çocuk’un arasına girmeye niyetlenmiş. Ancak çocukların ışığı o kadar kuvvetliymiş ki sis dağılıp uçmuş. Kuzenin kötü planları suya düşmüş; halk onu uzak diyarlara sürmüş.

Böylece Işıklı Vadisi tekrar parlamaya başlamış. Gece gökyüzü aydınlanmış; insanlar huzur içinde uyur olmuş. Altın Kız ve Gümüş Çocuk, krallıkta ışığın ve umudun simgesi olarak yaşamışlar. Onların gücüyle, karanlık hiçbir zaman kalıcı olamamış.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu