Çoban ve Kurt Masalı
Günlerden bir gün, yemyeşil dağların eteğinde küçük bir köyde Ahmet adında genç bir çoban yaşardı. Ahmet, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sürüsünü alıp, dağın yüksek çayırlıklarında otlatırdı. Yalnızca koyunlara değil, bazen ormanın sınırında dolanan kuşlara, uçan kelebeklere bile bir dost gibi yaklaşırdı.
Ahmet’in köyüyle çevredeki dağlık orman arasında sık sık kurt söylentileri dolaşırdı. Köylüler, geceleri kırmızı gözlü bir kurdun sürüleri ele geçirdiğini anlatır, ama hiç kimse doğrudan bunu görmemişti. Ahmet, tüm bu söylentilere kulak asmaz, gözü gönlü hep hayvanlarına yönelirdi.
Bir sabah, yağmur sonrası nemli havada sürüsünü sağlıklı ve huzurlu bir şekilde çayıra saldıktan sonra, koyunların arasında bir karışıklık fark etti. Fakat bu kez sürüsüne yaklaşan gerçek bir kurt değildi. Uzaktan, savunmasız bir kuzuyu çevirmiş, aç gözlü bir kurt sürüsü vardı. Kalbi hopladı; buz gibi bir korku çöktü yüreğine. O da ne! Kurtlar, kuzuya yaklaşmak üzerelerdi.
Ahmet, önce panikle koştu ama kurt sürüsünün sinsi tıslamasına yaklaştırmadığını fark etti. O an kurdun gözlerindeki açlığı, kuzuya vurduğu ateşli ilgiyle harmanlandığını hissetti. Ama tek bir cesur hareketle ortamı değiştirebilirdi—nazik ama kararlı bir sesle kurtlara seslendi:
— Durun! Bu sadece bir kurban değil, benim sürümün bir parçası; size yem değil, benim bir kuzum. Onu bana geri verin, ben sizi incitmem.
Kurtlar, hayret ve şaşkınlıkla durakladılar. Ahmet’in sesinde yalnızca korku değil, bir iyilik ve sıcaklık vardı. Güven verici bir içtenlik—üstüne bir de acıma duygusu eklenince kurtlardan lider olduğu açık olan sessiz, gri tüylü kurt kısa bir hırlamayla, geri çekildi. Arkadaşlarına dikkatli bir işaretiyle dönüp ormanın gölgelerine doğru sürünerek kayboldular.
Ahmet, nefes nefese, kuzuya yürüyüp onu ensesinden nazikçe tuttu. Bir korku, tıpkı sabahki yağmur gibi geride kalmış, yerini büyük bir minnettarlığa bırakmıştı. Kuzu mırıltılarla ona teşekkür edercesine baktı.
Bu olay, Ahmet’in hayatında bir dönüm noktasıydı. Artık köydeki herkes, yalnızca bir çoban değil, yeri geldiğinde cesaretle sürüsünü koruyan bir kahraman olarak görüyordu onu. Ahmet, o günden sonra sürüleri otlattığı çayırlığa giderken bir miktar açılmış bir rota seçer, ormanın derinliklerine biraz daha yaklaşır olmuştu. Fakat hep dikkatliydi; çünkü kurtlarla karşılaşmanın bir yolunu, güvenle ve saygıyla kurduğunu biliyordu.
Zaman geçip gitmişti. Bir gece, koyunları ahıra toplarken bir kez daha hırs dolu gözlerle bir kurtla karşılaştı. Ama bu sefer o da, yolunu çabucak değiştirdi. Ahmet, ona gülümseyerek göz kırptı; içinde bir huzur vardı, hem kendine hem de doğaya duyulan saygıyı dile getirir gibiydi.