Keloğlan ve Altın Bülbül Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, diyar diyar gezip halkına adalet dağıtan bir padişah yaşarmış. Bu padişahın yüreği iyilikle doluymuş ama uzun süredir bir hüzün çökmüş iç dünyasına. Sarayın bahçesinde bir zamanlar cıvıldayan kuşlar susmuş, çiçekler solmuş. Ne yapsa eski neşesini bulamıyormuş.
Bir gün saraya bilge bir derviş gelmiş. Padişaha, “Senin kalbinin neşesi ve ülkenin huzuru Kafdağı’nın ardındaki Altın Bülbül’dedir. Onu getirirsen, bahçende kuşlar yeniden şarkı söyler, halkın yüzü güler,” demiş. Padişah bu sözleri duyunca hemen üç oğlunu yanına çağırmış. “Hanginiz Altın Bülbül’ü getirirse tahtımı ona bırakacağım,” demiş.
Üç şehzade yola koyulmuş. Kısa bir süre sonra yolları üçe ayrılmış. En büyük şehzade sağdaki kolay yoldan, ortanca soldaki yoldan gitmiş. En küçüğü ise ormanın içinden geçen en zorlu yoldan yürümeye karar vermiş. Ancak Keloğlan da padişahın sarayında hizmetkâr olarak çalışıyormuş ve bu durumu duyar duymaz yüreği kıpır kıpır olmuş. “Ben de gideyim, belki kader güler yüzüme,” demiş ve yollara düşmüş.
Keloğlan, yol boyunca nice zorluklar aşmış, ne dağlar tırmanmış ne vadiler geçmiş. Bir gün yolda yaşlı bir nineyle karşılaşmış. Ninenin gözleri görmüyor, elleri titriyormuş. Keloğlan hemen elini öpmüş, yardım etmiş. Nine ona, “Altın Bülbül’ü gerçekten isteyen kişi yardım etmeden, iyilik etmeden ona ulaşamaz,” demiş ve ona sihirli bir mendil vermiş. “Başın darda kaldığında bunu üç kez salla,” demiş.
Keloğlan, Kafdağı’na vardığında devlerle, bilmecelerle, gizemli kapılarla karşılaşmış. Her seferinde aklıyla, sabrıyla ve mendilin sihriyle engelleri aşmış. Sonunda Altın Bülbül’ün bulunduğu altın kafese ulaşmış. Ama Bülbül konuşmuş: “Beni buradan çıkarırsan, sarayına sadece bedenim gelir; sesimi ve neşemi geri getirmek istiyorsan, içindeki iyiliği de yanında taşımalısın.”
Keloğlan, Bülbül’ü alıp geri dönerken yolda karşılaştığı herkese yardım etmiş. Hastalara şifa, susuzlara su, açlara yiyecek vermiş. Saraya döndüğünde Altın Bülbül ötmeye başlamış, sarayın bahçesi yeniden çiçek açmış. Padişah gözyaşları içinde Keloğlan’a sarılmış. “Asıl oğlum sensin,” demiş.
Büyük ve ortanca şehzade yollarını kaybetmiş, çünkü sadece kendi menfaatlerini düşünmüşler. Padişah da tahtını Keloğlan’a bırakmış. Keloğlan halkını adaletle yönetmiş, ülkesine huzur getirmiş. Altın Bülbül ise sarayın en yüksek ağacında her sabah neşeyle ötmüş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri Keloğlan’ın iyiliğine, biri Altın Bülbül’ün neşesine, biri de bu masalı dinleyen çocukların güzel kalbine…