Keloğlan ve Üç Elma
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Anadolu’nun yemyeşil köylerinden birinde, Keloğlan adında, başı kel ama kalbi sevgi dolu bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan, yaşlı annesiyle birlikte mütevazı bir kulübede yaşar, geçimlerini sağlamak için ormanda odun keser, tarlalarda çalışırmış.
Bir gün, Keloğlan ormanda odun keserken, yaşlı bir dervişle karşılaşmış. Derviş, yorgun ve aç bir halde Keloğlan’dan yardım istemiş. Keloğlan, elindeki azığını dervişle paylaşmış, ona su vermiş ve dinlenmesi için gölgelik bir yer göstermiş. Derviş, Keloğlan’ın bu iyiliğinden çok memnun kalmış ve ona şöyle demiş:
“Evlat, senin bu iyiliğin karşılıksız kalmayacak. Sana bir sır vereyim: Bu ormanın derinliklerinde, üç sihirli elma bulunur. Bu elmalar, sahibine büyük mutluluk ve zenginlik getirir. Ancak, onları bulmak cesaret ve bilgelik gerektirir.”
Keloğlan, dervişin söylediklerinden etkilenmiş ve elmaların peşine düşmeye karar vermiş. Annesinin hayır duasını alarak, ormanın derinliklerine doğru yola çıkmış. Yol boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşmış; derin nehirler, sarp kayalıklar ve karanlık mağaralar aşmış. Ancak, azmi ve cesareti sayesinde hepsinin üstesinden gelmiş.
Günler süren yolculuğun ardından, Keloğlan büyük bir ağacın altında parlayan üç elma görmüş. Elmalar, altın gibi parlıyor ve etrafa büyülü bir ışık saçıyormuş. Keloğlan, elmalara doğru ilerlerken, karşısına devasa bir yılan çıkmış. Yılan, elmaları koruyan bir bekçiymiş ve Keloğlan’a yaklaşmamasını söylemiş.
Keloğlan, yılanla konuşarak onun güvenini kazanmış ve iyi niyetini göstermiş. Yılan, Keloğlan’ın dürüstlüğünden etkilenerek ona izin vermiş ve şöyle demiş:
“Bu elmalar, sadece kalbi temiz ve niyeti iyi olanlara fayda sağlar. Onları doğru kullanırsan, hem sen hem de sevdiklerin mutlu olursunuz.”
Keloğlan, yılanın sözlerini dinleyerek elmaların her birini dikkatlice toplamış ve köyüne dönmüş. İlk elmayı annesine vermiş. Annesi, elmayı yedikten sonra gençleşmiş ve sağlığına kavuşmuş. İkinci elmayı köydeki fakir ve muhtaç insanlarla paylaşmış. Köylüler, elmayı yedikten sonra bolluk ve bereket içinde yaşamaya başlamışlar. Üçüncü elmayı ise kendisi yemiş ve kalbinde büyük bir huzur ve mutluluk hissetmiş.
Keloğlan, elmaların sihri sayesinde sadece kendisinin değil, tüm köyün hayatını güzelleştirmiş. Ancak, elmaların asıl gücünün paylaşmak ve iyilik yapmak olduğunu anlamış. O günden sonra, Keloğlan ve köy halkı mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmüşler.
Gökten üç elma düşmüş: Biri anlatanın, biri dinleyenin, biri de paylaşmanın değerini bilenlerin başına..