Keloğlan ve Yedi Başlı Ejderha
Keloğlan, küçük bir köyde yaşayan neşeli ve meraklı bir delikanlıydı. Saçları hiç uzamaz, tepesi gibi kel olduğu için herkes ona “Keloğlan” derdi. Bir gün köyün yakınındaki ormandan gelen uğultular ve uzun vadiden yansıyan çığlıklar köyde yayılmaya başladı. İnsanlar korkuyla evlerine çekiliyordu. Çünkü yedi başlı devasa bir ejderha, dağın üzerindeki mağaradan inip köyü tehdit ediyordu.
Köyün yaşlıları ve ileri gelenleri köy meydanında toplandılar. Yaratığın her gece köyün hayvanlarını kaçırdığı, evleri darmadağın ettiği konuşuluyordu. Kimse ona karşı koyamıyordu. Ta ki Keloğlan ortaya çıkana kadar… Keloğlan: “Bu ejderhaya karşı bir şey yapmalıyız,” dedi. “Bırakın benim gideceğim!” Başlangıçta köylüler “Sen? Ne yapabilirsin ki?” diyerek alay ettiler. Ama Keloğlan, elindeki aşkın cesaretiyle onlara şunları söyledi: “Benim aklım cesaretimden büyük; izin verin gideyim.”
Ertesi sabah Keloğlan, çantasını hazırladı. İçine taze ekmek, peynir, kazandan çorba koydu. Yanına yaşlı bir yaylımcı (yaylımcı: yay-tunç çalan biri) verdiği sihirli düdüğü ve genç bir avcı dostunun verdiği zehire batırılmış okları ekledi. “Bunlar işine yarayacak,” dedi avcı dostu. Keloğlan teşekkür etti.
Yedi Başlı Ejderha Dağı’na varmak kolay olmadı. Yol boyunca hınzır cüceler, dev mantarlar ve hareketli kayalarla karşılaştı. Her engeli zekâsıyla, esprisiyle ve yüreğiyle aştı. Bir dev mantarın tüm meyvelerine el koyduğunu öğrenince onunla bir bilmece yarıştırdı. Mantıkla çözünce, mantar “Tamam geçebilirsin,” dedi. Cücelerle karşılaştığında, korktukları sevimli bir kediye yardım edince cüceler içlerindeki bağışlayıcılığı gördü ve ona geçiş izni verdi. Böyle böyle dağın zirvesine ulaştı.
Mağaranın önünde bekleyen o devasa yılan ejderha tam yedi başlıydı. Kükreme sesi yeri titretiyordu. Hepsi ağzı açık, hareketli zehirli dilleriyle gözüktü. Köylülerin söyledikleri doğruydu: Gözleri alevle yanıyor, her baş ayrı güçteydi.
Ama Keloğlan şaşırmadı. Sihirli düdüğü çıkardı, kıkırdayarak çalmaya başladı. Melodinin tadı öyle neşeli, öyle sürükleyiciydi ki yedinci başını okşamış gibi mırıldanmaya başladı. Keloğlan adım adım iyice yaklaştı. Ejderhanın dokuz kuyruğunda saklanan hayvanları görebiliyordu.
Tam müdahale edecekken, ejderha birden konuştu: “Dur, insan! Neden geldin?” Keloğlan durdu ve cesurca karşısında eğildi: “Ey ejderha, hayvanlarımızı bırak bu köyü rahat bırak.” Ejderha homurdandı: “Onları yedin, kaçırdın, köyü yordunuz, senin gibi biri mi durduracak beni?”
Keloğlan, yaylımcı düdüğü daha da şiddetli üfledi; oklarını çıkarıp sihirliZehrin birine yakın ateş etti. Ama ejderhanın bir başı daha saldırmaya kalktı. Tam yerdekileri kurtarsın derken, zekice planladı: “Yedi değil, biri zayıf başın – saklı!” diye düşündü. En zayıf başa nişan aldı, vurdu! O an baş biri acıya kıvrıldı. Ejderhanın diğer altı başı panik yaptı: “Kardeşimiz acıyor!”
Keloğlan ikinci oku diğer zayıf başa yöneltti, vurdu. Üçüncü oku üçüncü zayıf başa… Böylece altı zayıf başı birer birer etkisiz hale geldi! Yedinci baş – en büyük, en güçlü – yalnız kaldı. Ancak Keloğlan aksine acımaz! Dördüncü oku güçlü başa çok sakin nişanlayıp ok attı. Ok sihirli zehirle birleşirken ejderhanın gövdesine saplandı. Baş ağrıdan düşecek gibi oldu, gözleri sönmeye başladı.
Ejderha önce kükreyerek yıkıldı. Sonra tüm vücudu yumuşadı, içinde taşıdığı öfke, açlık, kuşkusuz korkuya döndü. “Yeter artık,” dedi. “Senin ne yapacağını gördüm… Peki, sizi daha fazla yormayacağım. Artık tehdit etmeyeceğim.”
Keloğlan onu affetti ama hayvanları serbest bırakmasını istedi. Ejderha başını salladı. Zindana hapsettiği tavşanları, koyunları, sincapları, tavukları saldı. Hepsi sevinçle ormana kaçtı. Keloğlan alaycı bir şekilde oynarken, ancak köy için yeterliydiler.
Ve Keloğlan, ejderhayla beraber barışla köye döndü. Köylüler başta korktular ama Keloğlan, ejderhayı barış meleği gibi tanıttı. “O canavar değil,” dedi. “Sadece açtı, korkutuldu… Şimdi bizi koruyacak.” Ejderha da söz verdi: “Sınırlarıma girmezseniz, karşılığında sizi korurum, bu köyü korurum.” Köylüler dua ettiler.
Sonraki günlerde ejderha dağın helal bekçisi oldu. Her sabah Keloğlan’a hoş geldin demeye uğrardı. Köy şenlendi. Birlik, cesaret, affetmenin gücü, zekâyla birleşince zorların üstesinden gelindi.