Kurbağa Prens Masalı
Bir zamanlar uzak diyarların birinde, yemyeşil bir krallıkta genç ve güzel bir prenses yaşarmış. Bu prensesin adı Elora’ymış. Sarayı gölün kıyısına kurulmuş, etrafı çiçeklerle, kuşlarla, ağaçlarla çevriliymiş. Her sabah güneş doğduğunda prenses Elora gölün kenarına gelip parlak altın bir topuyla oyun oynarmış. Oyun oynarken topunu gökyüzüne fırlatır, gölün yüzeyinde yansımasını izler, neşeyle kahkahalarla koşarmış.
Bir gün yine altın topunu yüksekçe fırlatmış; top gölün mavi ve sakin sularına düşüvermiş. Elora şok olmuş, hemen göl kenarına koşmuş ama topu gölün derinliklerinde kaybolmuş. “Ah – topum!” diyerek gözyaşları dökmüş. O sırada su yüzeyi hafifçe dalgalanmış ve bir ses duyulmuş: “Vrak‑vrak!” diye. Prenses başını çevirdiğinde, gölde küçük bir kurbağa görmüş. Kurbağa gözlerini ona dikmiş, usulca başını sallamış.
Kurbağa, “Sevgili prenses Elora,” demiş, “topunu senin için çıkarabilirim — ama bir koşulum var.” Prenses şaşkınlıkla “Nedir bu koşul?” diye sormuş. Kurbağa şöyle demiş: “Eğer sarayında benimle arkadaş olursan; tabaklarımızı paylaşır, yatağında bir yastık verirsen, o altın top senin olur.” Elora önce tereddüt etmiş. “Ama ben bir kurbağayla sarayda yaşayamam,” demiş. Ama altın topunu o kadar çok istiyormuş ki sonunda “Tamam,” demiş ama içinden aslında yalnızca topunu geri almak istiyormuş, sözü gerçekten tutacağına inanmıyormuş.
Kurbağa hemen göle dalmış, birkaç su sıçratmış, sonra altın topu ağzında çıkarıp Elora’ya uzatmış. Prenses hemen topunu kapmış ve saraya koşmuş. Ama geri kalmış bir söz, geri kalmış bir arkadaş… Elora göl kenarından ayrılırken arkasından kurbağa şöyle demiş: “Unutma sözümdü, prensesim…” Ama Elora kulağını tıkamış ve saraya girmiş.
Akşam olunca, kral babası çağrılmış; yemek sofrası büyük bir şatafatla kurulmuş. Tam sofraya otururlarken kapı hafifçe vurulmuş ve kapıcı kadının sesi duyulmuş: “Efendim, bir kurbağa geldi. Prensesin onu davet ettiğini söylüyor.” Kral şaşırmış ama nazikliğini koruyarak kurbağayı içeri aldırmış. Elora sessizce köşeye çekilmiş ama babası ona anlamış bir bakış atmış: “Verdiğin sözü yerine getirmen gerekir, kızım.” demiş.
Kurbağa masada prensesin tabağından yemek istemiş; Elora bunu büyük bir gönülsüzlükle kabul etmiş. Yemeğin ardından prenses odasına gitmek istemiş; ancak kurbağa onunla birlikte gelmiş ve yastığının hemen yanına oturmuş. Elora uykusuz ve huzursuz bir gece geçirmiş. Fakat sabah uyandığında yanında… bir sakince uyuyan kurbağa değil, yakışıklı bir prens bulmuş kendi gözleriyle. Şaşkınlıkla “Sen… sen kimsin?” demiş. Prens, “Ben eski halimden bir kurbağaydım. Kötü bir perinin büyüsüyle bu şekle sokulmuştum. Ancak sen sözünü tutarak beni yemeğine ortak ettin, yatağına kabul ettin; böylece büyü bozuldu.” demiş.
Elora mutluluktan gözleri dolmuş. Kral ve kraliçe hızla çağrılmış, herkes bu mucizeye tanıklık etmiş. Çok geçmeden büyük bir düğün yapılmış; prenses Elora ve prens uzun zaman boyunca, adaletle ve sevgiyle hüküm sürmüşler, göl kıyısındaki saraylarında huzur içinde yaşamışlar.
Bu masal hoşunuza gittiyse diğer Peri Masalları içeriklerini inceleyebilirsiniz.