Periler Kraliçesi ve Dilek Taşı
Bir zamanlar, Gümüş Adası adlı gizemli bir krallık varmış. Gökyüzüne uzanan şelaleler, parıldayan dereler, yosun kaplı kayalar arasında saklı bir krallık. O krallığın hükümdarı, zarafeti, bilgeliği ve adaletiyle tanınan Periler Kraliçesi Selendra’ymış. Selendra, doğduğundan beri sihirle bağlı olduğu bir görevi taşırmış: krallığını güzellik, sevgi ve umutla doldurmak.
Periler Kraliçesi’nin elinde, yalnızca yüce ruhlara ait olan bir güç kaynağı — Dilek Taşı — dururmuş. Bu taş, içerdiği saf büyüyle, bir yürekten gelen hakiki dileği gerçekleştirebilirmiş. Ama taş, yalnızca kutsanmış bir kalpten gelen dileği kabul edermiş; istek varsa bencillik ya da kötülük niyeti barındırsa, taş sessiz kalır, enerji çekilirmiş.
Gümüş Adası’nda huzur ve neşe hüküm sürermiş. Ama karanlık bir gölgenin kıyısında, kıyısında yalnız başına yaşayan Gorak adında eski bir kara peri varmış. O peri, geçmişte bir zamanlar çok güçlüymüş fakat kıskançlık ve hırs nedeniyle gün yüzünden kovulmuş. Yıllar boyunca yalnız, acı ve kıskançlıkla yaşamış; en büyük arzusu, Dilek Taşı’nı ele geçirip Selendra’nın gücünü ele geçirmekmiş.
Bir ilkbahar sabahı, kraliçe gökyüzünde garip bir ışık görmüş. Yavaşça bir ışık huzmesi adanın yukarısından düşmüş ve Dilek Taşı’nın olduğu yeri, Kristal Saray’daki taç odasını etkilemiş. O sırada taş hafifçe titreşmiş, ama dilek sesi duyulmamış. Selendra, bu garip dalgalanmayı hissetmiş ve sarayın en sadık bekçisi Laryn ile birlikte taşın yanına gitmiş.
“Bir gölge geliyor,” demiş Selendra, gözlerinde endişe. Laryn baş eğmiş. “Efendim, ben de bunu hissettim. Kötü bir niyet olabilir.”
Derken sarayın tavanında aniden siyah bir sis belirmiş, içinde Gorak’ın sinsi sesinden yankılar yükselmiş:
“Ey Periler Kraliçesi! Dilek Taşı artık benim olacak! Gücünü benden esir tutamazsın!”
Selendra kalbinde kararlılıkla, “Dilek Taşı yalnızca saf bir dileği gerçekleştirir. Eğer senin kalbin karanlıkla doluysa, taş sana karşı koyar,” demiş.
Gorak, gölgelerle ve kara rüzgârlarla saray odasına doğru yaklaşırken, Laryn kılıcını çekmiş ve kraliçenin koruyuculuğunu üstlenmiş. Fakat kara peri, sihirle etrafı sarmış, kristal duvarlar çatlamaya başlamış. Korku ve umutsuzluk odada hissediliyormuş.
Tam o sırada, sarayın penceresinden yağmur çiğ tanecikleri gibi küçük, parlak ışıklar süzülmüş içeri. Selendra başını kaldırmış ve gülümsemiş: “Şu ışıklar… bizden gelen umut ışıkları.” Bu ışıkların kaynağı, krallığın dört bir yanında yaşayan iyi yürekli periler, element ruhları, küçük taştan cinler ve orman ruhlarıymış. Hepsi Selendra’ya inananların kalplerinden gelen umutla Dilek Taşı’na destek vermek için gelmiş.
Taşa yansıyan onlarca saf dilek — “barış”, “sevgi”, “şifa”, “umut” — güçlenerek taşın etrafında bir auraya dönüşmüş. Gorak’ın gölgeleri parçalanmaya başlamış. O an, Selendra ellerini Dilek Taşı’nın üzerine koymuş ve yüksek sesle dilemiş: “Gümüş Adası’na barış, kötülük kalksın, sevgi yaygınlaşsın.”
Taş, yüksek bir ışık patlamasıyla dileği kabul etmiş — gölgeler dağılmış, kara peri zavallı bir hırıltıyla yere çökmüşt. Gorak’ın güçleri silinmiş ve karanlıkta kaybolmuş. Yüceliği geri kazanan taş, Selendra’nın emrine dönmüş.
Bu olaydan sonra krallıkta daha da büyük bir sevgi ve birlik ruhu doğmuş. Selendra, Dilek Taşı’nı sarayın derin odasında özenle korumaya devam etmiş, ama artık taş yalnızca kraliçeye bağlı kalmamış — krallığın tüm iyi yürekli halkıyla bağ kurmuş. Her yıl, bahar geldiğinde Dilek Günü düzenlenmiş; halk, saf bir dilekle taşın enerjisini tazelemiş.
Ve Selendra, Gümüş Adası’nı adalet, komşuluk ve mutlulukla yönetmiş; karanlık bir daha asla gölgesini yayamamış.