Prenses ve Kirpi

Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği bir ormanın hemen kıyısında, büyük ve güzel bir şato yükselirmiş. Bu şatoda, altın saçlı, meraklı ve kalbi sevgiyle dolu küçük bir prenses yaşarmış. Prensesin adı Lila’ymış.

Lila her sabah, güneş doğarken uyanır, penceresini açar ve derin derin ormanın kokusunu içine çeker, kuşların şarkılarını dinlermiş. Ama her şeyden çok, dışarı çıkıp ormanda dolaşmayı severmiş. Çünkü Lila için orman bir masal diyarı gibiymiş: tavşanlar, sincaplar, kuşlar ve kelebeklerle dolu bir dünya.

Bir gün, Lila her zamanki gibi ormanda dolaşırken küçük bir çalıdan gelen sesle irkilmiş. Sessizce yaklaşıp baktığında, yerde kıvrılmış bir kirpi görmüş. Küçük, yuvarlak, dikenlerle kaplı bu hayvan titriyormuş. Prenses yavaşça eğilip konuşmuş:

“Merhaba küçük dostum. Sana yardım edebilir miyim?”

Kirpi başını kaldırmış, gözleri hüzünle doluymuş. “Benimle konuşan ilk kişisin,” demiş. “Herkes benden korkuyor. Dikenlerim istemeden canlarını acıtıyor.”

Prenses Lila, biraz düşünmüş, sonra sakince yere oturmuş.

“Ama bu dikenler seni korumak için, değil mi?” diye sormuş. “Yani kötü olmak için değil.”

Kirpi başını sallamış. “Evet… Ama kimse bunu anlamıyor.”

Prenses gülümseyerek elini kalbine koymuş. “Ben seni anlamaya çalışacağım. Belki dikenlerin bana zarar verebilir, ama kalbin çok nazik gibi görünüyor.”

Kirpi, bu sözlere şaşırmış. İlk defa biri onun içini görmek istemiş. Lila, günlerce her sabah ormana gitmiş. Başta uzaktan konuşmuşlar. Zamanla Kirpi, Lila’nın güvenli bir arkadaş olduğunu anlamış. Yavaş yavaş yanına yaklaşmasına izin vermiş. Prenses de Kirpi’ye nasıl yaklaşacağını, onu nasıl seveceğini öğrenmiş.

Bir sabah, Lila “Adını bilmiyorum,” demiş. “Sana ne diye hitap etmeliyim?”

Kirpi gülümsemiş. “Bana ‘Kirpik’ derler,” demiş. “Çünkü küçükken bir kelebek kirpiklerimin ucuna konmuştu. O günden beri bu isimle çağırırlar.”

Lila bu isme bayılmış. “O zaman Kirpik, benim en özel dostum olur musun?”

Kirpik başını sallamış. “Evet,” demiş. “Ama dikkatli sarılman gerek!”

Günler günleri kovalamış. Lila ve Kirpik birlikte yürüyüşlere çıkmış, çiçek toplamış, yıldızları izlemiş. Diğer hayvanlar onları görünce şaşırmış. Başta Kirpik’ten uzak durmuşlar ama sonra Prenses’in onunla ne kadar güzel vakit geçirdiğini görünce yavaş yavaş onlar da yaklaşmaya başlamış.

Bir gün, şatoda büyük bir bahar kutlaması yapılmış. Lila, bahçeye herkesin önünde çıkmış ve Kirpik’i yanına çağırmış.

“Herkese tanıtmak istediğim özel bir dostum var,” demiş. “O farklı olabilir ama kalbi tertemiz. Bize dost olmanın, sabırlı olmanın ve sevginin ne demek olduğunu öğretti.”

Kirpik utana utana sahneye çıkmış. Herkes alkışlamış. O günden sonra kimse Kirpik’ten korkmamış. Hatta bazı hayvanlar da onunla arkadaş olmuş.

Lila ve Kirpik, her sabah ormanda buluşmaya devam etmişler. Çünkü gerçek dostluk, kalpten gelen bir anlayışla başlarmış.

Ve bir prensesle bir kirpinin dostluğu, ormanın en güzel hikâyesi olarak anlatılmaya devam etmiş…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu