Öksüz Kız Masalı
Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda küçük bir köyde annesiyle birlikte yaşayan iyi kalpli bir kız varmış. Ancak bir gün annesi hastalanıp hayata gözlerini yummuş. Kız, annesiz kalınca çok üzülmüş ama babası ona hem anne hem baba olmaya çalışmış.
Zamanla babası tekrar evlenmiş. Yeni üvey annesi ilk başlarda iyi gibi görünse de zamanla gerçek yüzünü göstermiş. Kıza ağır işler veriyor, onu aç bırakıyor ve sürekli kötü davranıyormuş. Üvey annenin kendi kızı da varmış, fakat o bir iş yapmaz, tüm gün süslenip dururmuş.
Bir gün üvey anne, kıza sadece kuru bir ekmek vererek tarlaya çalışmaya göndermiş. Açlıktan bitkin düşen kız, tarladaki ineklerin yanına oturmuş ve sessizce ağlamaya başlamış. O sırada tarladaki güzel bir inek dile gelmiş ve şöyle demiş:
“Güzel kız, üzülme. O ekmeği bana ver, ben yerim. Sen de kulağıma bak, orada yiyecekler seni bekliyor.”
Kız şaşkınlıkla ineğin dediklerini yapmış. Ekmeği ineğe vermiş ve merakla ineğin kulağına bakmış. Bir de ne görsün! İçeride harika yemeklerle dolu bir sofra varmış. O günden sonra kız, her gün ineğin kulağından yemek yiyerek güçlenmiş.
Fakat bir süre sonra üvey anne, kızın neden bu kadar sağlıklı ve güzel kaldığını merak etmiş. Onu gizlice takip etmiş ve sırrını öğrenmiş. Çok sinirlenmiş ve kocasına dönüp:
“Bu ineği hemen kesmeliyiz!” demiş.
Babası önce itiraz etmiş ama karısı ısrar edince çaresizce kabul etmek zorunda kalmış. Kız, ineğin öleceğini duyunca gözyaşları içinde ineğe sarılmış. İnek ona şöyle demiş:
“Beni kestiklerinde kemiklerimi güzelce toplayıp beyaz bir bezin içine sar ve bahçeye göm. Üzülme, her şey yoluna girecek.”
Kız, ineğin dediğini yapmış. Üvey annesi ve üvey kız kardeşi, ineğin etini yiyememiş çünkü onlara acı ve kötü kokulu gelmiş. Fakat kız için et, şeker gibi tatlı olmuş.
Aradan zaman geçmiş, ülkede büyük bir şölen düzenleneceği haberi duyulmuş. Padişahın oğlu evlenecekmiş ve bütün genç kızlar davet edilmiş. Üvey anne hemen kendi kızını hazırlamış, süsleyip padişahın oğluna layık göstermek istemiş. Ama üvey kızını evde bırakmış ve ona zor bir iş vermiş:
“Sen burada kalıp bir çuval mercimekle buğdayı birbirinden ayıracaksın.”
Kız, çaresizce başlamış ama işin altından kalkamayacağını anlayınca ağlamaya başlamış. O anda, bahçeye gömdüğü ineğin kemiklerinden ışıl ışıl bir peri çıkmış. Peri ona yardım etmiş ve tüm taneleri bir anda ayırmış. Sonra da kıza muhteşem bir elbise ve altın işlemeli ayakkabılar vermiş.
Kız, perinin yardımıyla şölene gitmiş. O kadar güzelmiş ki herkes ona hayran kalmış. Padişahın oğlu da onu görür görmez aşık olmuş. Ancak kız, üvey annesinin kendisini tanıyacağını düşündüğünden aceleyle oradan ayrılmış. Kaçarken bir ayakkabısı ayağından düşmüş.
Ertesi gün padişahın oğlu, ayakkabının sahibini bulmak için ülkeyi dolaşmaya başlamış. Ayakkabı, hiçbir kıza uymuyormuş. Sonunda üvey anne, üvey kızını saklamaya çalışmış ama padişahın adamları onu bulmuş. Kız, ayakkabıyı denemiş ve ayakkabı ona tam olmuş.
Padişahın oğlu hemen onunla evlenmek istemiş. Kız saraya gelin gitmiş, üvey annesi ve kız kardeşi ise kötülüklerinin cezasını çekmiş.
Ve böylece, iyi kalpli öksüz kız, sonunda hak ettiği mutluluğa kavuşmuş.